Socipol Pro'ya Git

Disney Plus tüm tuşlara basıyor
16/06/2022


Zorluklarla yetiştirdiğimiz oyuncularımızı; basiretsiz televizyon kanal yöneticileri, garantici yapımcılar, günü kurtaran iştahlı menajerler eliyle yabancıların değirmeninde öğütüp bir kenara atacağız.

Disney Plus geçtiğimiz günlerde görkemli bir lansman ile Türkiye'den abone almaya başladı. Türkiye'deki lansmanı (genel olarak lansmanı, sadece geceyi değil) izleyerek bir analiz yapalım.

Öncelikle Türkiye lansmanı için "marka yüzü" olarak belirlenen oyunculardan bazılarına bir göz atalım.

Hande Erçel, Aslı Enver, Cansu Dere, Demet Özdemir, Eda Ece, Pınar Deniz, Burak Deniz, Aras Bulut İynemli, Engin Akyürek, Can Yaman

Buna ilaveten ilk yayınlanan projeden ve duyurulan projelerden... (Yani bir bakıma isimleri üzerinden reklam yapılan)

Şahan Gökbakar, Halit Ergenç, İrem Helvacıoğlu, Buğra Gülsoy, Zerrin Tekindor, Timuçin Esen, Ata Demirer, Cem Gelinoğlu

( Lansman gecesine davetli olarak katılan insanları ve sahne alan Tarkan'ı elbette saymıyoruz. )

Yukarıdaki isimlere Netflix projelerinden ötürü eklenmeyen sayısız oyuncunun da mümkün olsa bu listeye dahil olabileceklerini düşünüyoruz. Kıvanç Tatlıtuğ, Çağatay Ulusoy, Cem Yılmaz, Hazal Kaya, Gökçe Bahadır gibi oyuncuların da Netflix'in çemberi içinde oldukları için Disney+ topuna girmediklerini söyleyebiliriz.

Türk sinema ve dizi sektörünün %70'i

Bu saydığımız ve saymadığımız bir çok oyuncu Türk sinema ve dizi dünyasının sizce ne kadarını temsil eder? Cevap verelim en az %60-70'ini. Bu oyunculara ilaveten projelerin yönetmenleri, senaristleri, görüntü yönetmenlerini de dahil edersek bu oran %80'lere kadar çıkar. Hatta bu orana yapımcıları da eklemek gerekiyor.

Yani şu mu? Bir dijital platform içerik üretimi ve ihracatında sayılı ülkelerden biri olan Türkiye'ye geliyor ve ülkenin neredeyse tüm "ürünlerini" satın alıyor. Nasıl bir para vermiş olabilir? Bedel olarak ne ödemiş olabilir? Kestirmek ve hesaplamak zor.

Ancak şunu kestirmek kolay. Bu sanatçı arkadaşlar, kendilerini "ünlü" yapmış televizyon kanallarına, "oyuncu" yapmış sinema filmlerine ve tiyatro oyunlarına artık dönmeyeceklerdir. Her halükarda Disney'in (ve Netflix'in) çok parası vardır, parası çok değerlidir ve bizim oyuncularımız katma değerlerini düşürerek -yani ne kadar çok para alırlarsa alsınlar düşük ücretle- bu platformların ekmeğine yağ sürmüşlerdir.

Geleceklerini yakıyorlar

Can Yaman ve Hande Erçel'in bölüm başına eşit ücret almak istemeleri üzerinden kopan fırtınayı biliyorsunuz. Kulağımıza gelen bölüm başı ücretler 15-20 bin dolar seviyeleri. TL'ye çevrilince göz kamaştırıcı gibi görünen bu tutarlar aslında Disney'in tüm dünyada "no name" isimlere ödediği para. Garanti paranın peşinde koşan yapımcılar, komisyon kovalayan menajerler ve bu grubun dümen suyunda giden PR'cıların işine gelse de oyuncular geleceklerini bedavaya yakıyorlar.

Amerika'da aynı anda ve hep birlikte Tom Cruise, Tom Hardy, Jennifer Lawrence, Angelina Jolie, Jim Carrey, Johny Depp, Matt Damon, Will Smith, Scarlett Johansson ile anlaşıp lansman yapmış gibi düşünün Disney Plus'ın.

Netflix, Jennifer Lawrence ve Leonardo Di Caprio'yu bir araya getirdi ve bir "film" çekti ve bunu dünyanın en önemli olayı olarak herkese her yere pazarladı. Bundan iki yıl önce Martin Scorsese'ye Robert De Niro'lu Al Pacino'lu film yaptırdı; yer yerinden oynadı. Devrim gibi bir şey oldu. Koskoca sinemacı "dijital bişeye" nasıl film yapar dedi herkes. Üstelik film dostlar alışverişte görsün diye bazı Amerikan sinemalarında da gösterildi.

Aynı Netflix, Türkiye'nin en ünlü iki oyuncusu Engin Akyürek ve Tolga Sarıtaş ile bir film yaptı. Ne konuşuldu, ne izlendi. Ne oldu, kime ne fayda sağladı belirsiz. Belli ki Netflix'in istediği Engin Akyürek'in afişiydi. Filmi değil. Son 2 yılda 20den fazla orijinal Netflix Türk filmi yayınlandı, çoğunu kimse izlemedi, izleyen unuttu. Bunu anlamaya çalışalım. İzlenir izlenmez. Tamam. Ama bu filmlerin tamamında tek başına star olan oyuncuların en az ikisi yer aldı. Biri de değil. Diziler için de benzer durum var ama dizilere bir şey diyemiyoruz ve oyunculara kısmen hak veriyoruz. Ama bu platformda yayınlanan filmlere ve bu filmlerdeki starlarımızın isimlerini ve kariyerlerini böyle ortaya sermelerine aklımız fikrimiz ermiyor.

Disney'in ve Netflix'in parayı bastırıp tüm oyuncularımızı "kapatmalarına" gönlümüz razı gelmiyor. Tüm tuşlara basan 2 platformun Türkiye'de tüm içeriği ve hatta tüm eko sistemi ele geçireceklerini şimdiden görüyoruz. 650 milyon dolara yaklaşan ihracatımız yerle yeksan olacak, katalog film satışlarımız gümleyecek. Önümüzdeki bir iki yıl içinde Şaban filmlerinden başka bağımsız olarak satabileceğimiz ürünümüz kalmayacak.

Disney Plus'ı satın almak isteyen birçok kişi Marvel, Pixar, Disney gibi stüdyoların sinemaya ya da konvansiyonel kanallara yaptığı ürünlere yeniden erişmek için abone oluyor bu platformlara. Oyuncularımız, Instagram ya da Twitter'daki 13 yaş ortalamalı fan gruplarının gazına gelerek, gerçekten kendileri için bu platformlara abone olunduğunu filan mı sanıyorlar acaba. Öyle sanıyorlarsa yanılıyorlar.

Televizyon kanallarımızın "hikaye değil star" formülü de dönüp kendilerini vurmuş oldu böylece. Televizyonların ünlü yaptığı oyuncular şimdi kendilerini Netflix'in Disney'in şefkatli kollarına attılar. Gişe yok, rating yok; milyon saat çalışmak yok, 140 dakikalık diziyi her hafta yetiştirmek için koştur koştur yok ve üstelik yatırımcı yabancı; parası değerli, daha fazla parası var. Bastırıyor ufacık parayı, hikayesi vasat bir filmde sözümona hem Leonardo Di Caprio'muzu hem Matt Damon'ımızı oynatıyor. Ortaya çıkan ürünün oyuncumuza faydası yok, izleyene faydası yok va hatta yapımcısına faydası yok.
Elbette -mesela- Kıvanç Tatlıtuğ emeklilik planı yapmadıysa; sinemaya bir film, televizyona bir dizi yapmazsa ya da ne biliyim bir tiyatro oyununda yer almazsa, yakın tarihte Netflix, Disney "artık ünlü değilsin" muamelesi çekebilir ona. Yapabilir. Yapacak.

Hikayelerimizi başkaları anlatacak. Biz de emek emek yetiştirdiğimiz oyuncularımızı basiretsiz televizyon kanal yöneticileri, garantici yarını düşünmeyen yapımcılar, günü kurtaran iştahlı menajerler eliyle yabancıların değirmeninde öğütüp bir kenara atacağız.

[ Analiz, Sami Yılmaz ]